Kullanıcılara ait mesajları görebilmek için üye girişi yapmalısınız!
|
|
Avutulmak istemiyorum ki ben, anlaşılmak istiyorum.
Öyle bir tanıtım cümlesi var ki eserin, "Yüreğin yeterse okuma!" diye haykırıyor adeta:
"
Misafir
Misafir, normalini yitirmiş, çokça incinmiş, bolca incitmiş bir dünyada, kırılmış hayallerin, ertelenmiş sevgilerin, hakkıyla yaşanamamış ömürlerin ortasında, kendine sığınacak yer arayanların romanı."
Ah, her cümlede kendini bulmak...
Daha başlamadan can "ev"inden vuruyor kimi kitaplar. Hele bir de başlayınca! Ne evin kalıyor ne barkın! Hele o kitap "ev" gibi bir konuda Türk edebiyatında o konuyu daha iyi ele alamayan bir yazarın kaleminden çıktıysa! Ne çok ev dedim değil mi? Bu yolculukta ev, akıl hastanesi. Hemşireler abla, hastalar misafir, başhekim baba. Kendinizi misafir gibi değil evinizde hissedeceksiniz! Ama öyle evler var ki, misafir gittiğiniz evleri mumla aratacak cinsten. Öyle babalar var ki, hiç olmasaydı dedirtecek cinsten!
Misafirlik demiştik değil mi?
Hani kısası makbuldü?
Hayatta en sevdiğinizi yitirdiğiniz oldu mu hiç? Öyle mecazen kaybetmek değil, bu dünyadan tamamen gittiği... Peki bir gün onu evinizde görseniz ne yapardınız? Onu kaybettiğiniz yaşta gelmiş koltuğa oturmuş hiç gitmemiş gibi sizi bekliyor... "Annemi çok özlüyorum, en çok da onun çocuğu olmayı özlüyorum." Bir çığlık mı yoksa hasret giderimi mi? Yoksa kimsenin sizi anlamadığı bir dünyada, diğer dünyadan da gelmiş olsa anlayan biri mi? "İnsanın her lafını açıklamak zorunda kalmaması ne büyük rahatlık."
"Yanlış anlaşılmaktan korka korka, anlaşmaktan bile vazgeçmiş insanlarız sonuçta."
Ve yanlış yaşarım korkusuyla yaşamaktan vazgeçmiş değil mi? Öyle demez mi
Oğuz Atay
Oğuz Atay, "Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım." Ne çok yaşanmamışlık var değil mi hayatımızda? "Sana da bambaşka bir hayatın olabilirdi gibi geliyor mu bazen?" Çok başka... Eserin ana fikri tam da burada çıkıyor karşımıza: "Kapıları açmaya çalışmak, eşiklerinde kaygıyla beklemekten evladır, ahir ömrümde hiç değilse bunu anladım." Geç olmadan harekete geçmeli değil mi?
"Kuracak hayali kalmayan, otuzunda bile doksanına varabiliyor."
Yaşanmamış bir aşk,
Yaşanmamış bir ömür,
Söylenmemiş şiirler, ölü doğmuş bebekler...
Ve yıllar sonra karşılaşan Asım ile Rikkat.
Çocukluk aşkınıza yıllar sonra rastlasanız ona ne söylemek isterdiniz?
Ve o aşk hâlâ ilk günkü gibi tazeyse?
"İnsanı yaşı değil, hayatı yaşlandırıyor. Bazen yaşadıkları, bazen de yaşayamadıkları."
En çok yaşayamadıklarımız kaldı içimizde.
En çok onlara ihtiyarladık.
"İnsan tek başına delirmiyor. Bu yolda ona yardım edecek birileri mutlaka çıkıyor."
Her kitabında bir parça var
Nermin Yıldırım
Nermin Yıldırım'dan. Geçen gün Pandora'nın Kutusu'nu izliyorum, eski çantasından bahsetti. Kitap kahramanının da nostalji merakı var. Ve haşlak suyla yıkanma sevdası. Her kitabı kendi yüreğinden... Sen ne yaşadın be kadın! Bütün kitaplarını okumuş biri olarak soruyorum, ne yaşadın da yazdın bunları? Okumayın desem ayrı dert, okuyun desem bela... Her kitap her yürekte başka bir yara. Bibliyoterapi falan hikaye, bu sevdaya düşmüşüz hepimiz, kaldıranımız olmasın!
-Kitaptan Alıntı
|