Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28 Haziran 2021, 21:15   #1
Ottoman
Kayıtlı Üye
Ottoman - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Osmanli’nin mucitleri

Osmanlı Devleti asırlar boyunca nice mucitler, alimler ve bilim insanları yetiştirmiştir. Onlar tüm insanlığın geleceğini aydınlatan ve imrenilecek zekalarıyla nesillere yol gösteren Osmanlı alimlerimizdir. Şimdi gelin bilim dünyasına ve tarihe yön veren Osmanlı’nın bilim insanlarını tanıyalım.

İlk olarak bir Osmanlı hekimi ve cerrah olan, tıp dünyasında bir ilke imza atan Sabuncuoğlu’ndan bahsedelim…

Şerefeddin Sabuncuoğlu

Osmanlı hekimi, cerrah

Sabuncuoğlu, Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşamış meşhur bir cerrahtır. Tıp alanında önemli eserler vermiştir ve ilk Türkçe cerrahi eserin sahibidir. “Cerrâhiyetü’l-Haniyye” adlı eseriyle tıp tarihindeki cerrahi operasyonları ilk defa resimlerle gösteren hekim olmuş ve çizimleri günümüze kadar ulaşabilmiştir. Sabuncuoğlu, kolu çıkan birinin kolunun nasıl takılacağı ve gerekli ameliyatların nasıl yapılacağı gibi tıbbi bilgileri çizimleriyle bizlere aktarmayı başarmıştır.

Bir çoğumuz onu Fatih Sultan Mehmet ile tanıdı ancak o bilim dünyasına adını başka şekillerde yazmayı başardı. İşte mikrobu ilk kez keşfeden Osmanlı alimi;

Akşemsettin

Mikrobu ilk kez keşfeden âlim

Akşemsettin, Fatih Sultan Mehmet Han’ın akıl hocası olup İstanbul’un fethinde büyük rol oynamıştır. Ancak bunun yanı sıra kendisi bilimle de uğraşacak zamanı bulabilmiş ve adını tarihe “tabîb-i ebdân” olarak yazmayı başarmıştır. Tıp alanındaki ünlü eseri Maidetü’l-Hayat ile ilk defa bazı hastalıkların “tohum” adını verdiği mikroplardan meydana geldiğini söyleyerek tıp tarihine geçmiştir. Akşemsettin, bu alanda kesin bilgiler veren Fracastor adlı İtalyan hekimden en az 100 yıl önce bu konuya ilk temas eden tabip olarak kabul görmektedir. Ayrıca aynı eserinde bazı hastalıkların kalıtım yoluyla geçtiğini de belirtmiştir.

O ki zekası ve dehasıyla akıllara durgunluk veren, icatlarıyla düşmanı hezeyana uğratan, çağ kapatıp çağ açan imparator… Onun kudretli bir padişah olduğunu bilmeyen yoktur zaten fakat biz şimdi de onun İstanbul’un fethi sırasında yaptığı icatlardan bahsedelim,

Fatih Sultan Mehmet Han

Havan topu mucidi

Osmanlı Devleti kendi silahlarını kendisi üretirdi. Nitekim Fatih de İstanbul’un fethi sırasında Bizans’ın hiç görmediği ve şaşkınlıkla izlediği bir icat yaptı. Bütün bilgi ve zekasını kullanarak haliçteki düşman donanmasını yıkmak için çalışmalara başlamış ancak bir sorun ile karşılaşmıştı. Toplar şu durumda sadece Beyoğlu sırtlarından atılabilir, bu durumda da Galatalıların evlerini yıkabilirdi. Fakat Galatalılarla Osmanlılar arasında bir dostluk anlaşması vardı. Bu yüzden de Toplar Galatalılara zarar vermeden düşman donanmasını tahrip edebilmeliydi. İnce hesap ve düzenlemeleri sonucunda, gülle aşırabilen toplar yapmayı planlamıştı. Fâtih Sultan Mehmet, mermi yoluna dik bir şekil verilecek topun dökülmesini mümkün kılan o dahiyane projesini ortaya koydu ve harp tarihinde ilk defa kullanılan havan topunun ilk numunesini icat etti. Ancak yaptıkları bununla da sınırlı değildi. Fatih Sultan Mehmet, havan topundan önce devasa büyüklükte, tarihte benzerine o zamana kadar rastlanmamış olan büyük bir top imal ettirdi. Öyle ki bu büyük topların sesi kilometrelerce mesafeden duyulmaktaydı. Devasa topların ismi II. Mehmet’in isteğiyle Şahî konmuştu.

Şahî toplarının en önemli özelliği dünyada yapılan topların en büyüğü olmalarıydı. Bizans Devleti, Fatih Sultan Mehmet’in zekası ve dehası karşısında gerçekten büyük şaşkınlık yaşamaktaydı. Öyle ki Fâtih Sultan Mehmet Han’ın kullandığı büyük toplar ile surların yıkılabileceği anlaşılmıştı. Fatih’in İstanbul’u fethi bazı yenilikleri meydana getirmiş hatta dünya tarihini değiştirecek bazı gelişmeler olmuştu. Mesela, İstanbul’un fethi Orta Çağı bitirmiş, Yeni Çağı başlatmıştı. Fetih ile beraber ipek yolunun da Osmanlıların eline geçmesi batılılarca yeni bir arayışa sebep olmuş ve coğrafi keşiflere başlamışlardı. Sadece bununla da sınırlı kalmamış, İstanbul’dan kaçan Bizanslı bilim adamları İtalya’ya giderek yanlarında götürdükleri antik eserleri oranın halkına tanıtmış ve Rönesans’ın doğmasına zemin hazırlamışlardı.

Yani gördüğünüz gibi o sadece bir padişah değil, aynı zamanda da dünya tarihine yön veren bir mucittir. Fatih, yapabildiklerini ve yapacaklarını tüm dünyaya göstererek tarihe adını ‘çağ kapatıp çağ açan padişah’ olarak yazdırmıştır. İstanbul’un fethiyle ‘Fatih’ unvanını alarak hayatı boyunca da bu unvanıyla hemhal olabilmiş bir sultandır. Onun başarılarına övgüler dizmeye kelimeler yetmiyor elbette ki ancak İlber Ortaylı’nın da dediği gibi, “Fâtih Sultan Mehmet Han, şarkın ve garbın efendisidir, şarkı ve garbı bilir ve komplekssiz bir şark münevveridir, o bir dünya hükümdarıdır.”

Yaşadığımız bu dönemde artık her şey mümkün öyle değil mi? Bizim sahip olduğumuz teknolojiyle her şey yapılabilir. Peki ya onların yaşadığı dönemde, sahip oldukları teknolojiyle bir denizaltı aracı icat etmek mümkün müydü? Mümkünmüş…

İbrahim Efendi

İlk denizaltı mühendisi

İbrahim Efendi, Osmanlı Padişahı III. Ahmet zamanında icat edilen “tahtelbahir” olarak bilinen dünyanın ilk denizaltı aracının mühendisidir. Araç, timsah şeklinde ve denizin altında 4-5 kişinin saatlerce kalabileceği bir şekilde tasarlanmıştı. İlk denizaltı, İbrahim Efendi’nin çok ince matematik hesapları ile planlamış ve gerçekleştirilmişti. Onun ilkini masumane bir şekilde yapmış olduğu bu inanılmaz icat sonraki yıllarda maalesef savaş aracı olarak da kullanılacaktı.

Osmanlı Devleti’nin tarih boyunca kazandığı başarılarda ateşli silahların yeri mühimdir. Nitekim Fatih’in İstanbul’u fethi sırasında ilk ateşli silahlardan olan kendi icadı topları kullanması da böyledir. Savaşların kazanılmasında rol oynayan başrollerden biri de roketlerin ilk temelini atan işte o isim…

Bayramoğlu Ali Ağa

Roketin mucidi

Lale devrinde halifelik yapmış olan Bayramoğlu Ali Ağa, “Ümmü’l-Gaza fi Tedbiri’l-Harb ve Levazimiha” adlı eserinde harp sanatından, gereçlerinden ve kendi icadı olan silahlardan bahsetmiştir. Eserinde bahsettiği silahlardan biri de kale kuşatmalarında kullanılan ve kendi icadı olan ‘tulumba’ isimli rokettir. Ali Ağa eserinde Osmanlı’nın savaşlardaki başarısızlıklarını silah icadındaki ve geliştirilmesindeki duraklamaya atfederek, padişaha yeni silahlar geliştirmesini tavsiye etmiştir. Silahlar konusunda pek az eser verildiği o dönemde Osmanlı’da resimlerle ve detaylarla anlatılmış böyle bir eserin yazılmış olması hayli şaşırtıcıdır. Bayramoğlu Ali Ağa’nın, “…doksan hesabından olmak üzere meydanlı bir terazidir” ifadesiyle tarif ettiği balistik bir terazi de icat ettiği bilinmektedir. Ali Ağa’nın ilginçtir ki, rüyasında görüp icat ettiği bir alet daha vardır. Bu alet, havan topunun üzerine konulup havan topunun kundağında doğru olup olmadığını ölçmeye yarayan bir alettir.

Bu insanların gördüğünüz gibi sadece uyanık halleri değil rüyaları bile bizler için önem arz etmektedir. Onlar her alanda insanlığa hizmet etmeyi başarabilmişlerdir.

Barut macunundan hazırlanmış fişeklerle uçtuğu rivayet edilen bir Osmanlı alimi… O sadece bir bilgin veya bir mucit değil, o kimsenin cesaret dahi edemeyeceği bir şeyi ilk olarak yapan cesaret timsali bir adam..

Lagâri Hasan Çelebi

Roketle dikey uçuş yapan ilk insan

Füzeciliğin atası olan Türk bilim adamı Hasan Çelebi, roketle dikey uçuş yapan ilk insandır.

Barut macunundan hazırlanmış fişekler vasıtasıyla uçtuğu rivayet edilmektedir. IV. Murad’ın kızı Kaya Sultan’ın doğumu sebebiyle yapılan şenliklerde 50 okka barut macunundan yedi kollu bir fişek icat etmiş ve padişahın huzurunda fişeğe binerek, yardımcılarının fişeği ateşlemesiyle havaya yükselmiştir. Hava da 20 saniye kaldığı kaydedilmiştir. Rivayetlere göre Hasan Çelebi, havadayken yanındaki fişekleri ateşlemiş fakat büyük fişeğinin barutu kalmayınca da yere doğru düşmeye başlamış, böylece ellerindeki kartal kanatlarını açıp Sinan Paşa Köşkü önündeki denize inmiştir. Oradan da yüzerek padişahın huzuruna gelmiş ve padişah bu cesareti ve başarısı dolayısıyla kendisini sipahi yapmıştır. Onun bu uçuşu tarihe adını cesaret dolu bir ilk olarak yazmıştır.

O, Osmanlı’nın en özel astronomlarından olan, çok yönlü bilim ve düşünce adamı, önemli bir matematikçi ve mühendistir. O Klasik İslam astronomisinin son büyük temsilcisi olarak kabul edilmektedir. O, yaptıklarıyla, yazdıklarıyla ve ilmiyle daima döneminin zirvesine oturmuş bir alimdir.

Takiyüddin

Klasik İslam astronomisinin son büyük temsilcisi

Takiyüddin, astronom, matematik, fizik, mekanik ve tıp alanında eserler vererek Osmanlı ilminin en seçkin temsilcilerinden biri olmuştur. O, astronomi alanında yaptığı faaliyetler ile adını daima güncel tutmuş ve İslam medeniyetinin son büyük rasathanesini kurarak Osmanlı ilim adamları arasında önemli bir yere sahip olmuştur. Kurduğu rasathane döneminin en önemli astronomi aletleriyle donatılmıştı. Gözlemlerinden elde ettiği verilere dayanarak yaptığı hesaplamalar ile ayın, yerin ve diğer gezegenlerin hareketlerindeki düzensizlikleri günümüz değerlerine yakın ölçülerde hesaplamayı başarmıştır. Takiyüddin aynı zamanda ilk defa saati bir gözlem aracı olarak kullanan kişidir. Onun yaptığı bu saat, saniyeyi de gösteriyordu. Takiyüddin’in trigonometri alanındaki çalışmaları da oldukça önemlidir. Henüz Kopernik, sinüs, kosinüs, tanjant ve kotanjanttan söz etmezken, Takiyüddin bunların tanımlarını bile vermişti. Dönemin şartlarını ele aldığımızda logaritma tabloları veya hesap makineleri olmadığı halde Takiyüddin, Trigonometrik hesaplamalarını basit bir alet kullanarak yapmıştır. Bu alete de “Trigonometrik Çeyreklik” denmektedir.

Onlar için Osmanlı’nın bilime ve teknolojiye açılan kapılarının anahtarları diyebiliriz. Onlar, Batılıların bilimsel ve teknolojik buluşlarından çok önce bu alanlarda oldukça başarılı çalışmalar yapmışlardır. Ancak Batılılar bu durumu kabullenmemiş olmalı ki Osmanlı’nın bilim insanlarına ait birçok buluş ve icadı kendilerine mâl etmişlerdir. Fakat yine de onların isimlerini silmeyi başaramamışlardır. Onların takdire şayan zekalarına ve ilim öğrenmek için çabalarına hayran olmamak elde değil. Bu yüzden de Osmanlı’nın bilim insanlarını yaşatmak ve onlarla iftihar etmek adına bizler hep burada olacağız…

KAYNAKÇA

Fikriyat Gazetesi
osmanlikulturunuyasatmadernegi.com
Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi
İNALCIK Halil, Fâtih Sultan Mehmet Tarafından İstanbul’un Yeniden İnşaası
KUZU Ali, Gemileri Yürüten Padişah Sultan Fatih

________________

Unutma;Hеr gеlеn sеvmеz.. Vе hiçbir sеvеn gitmеz.