19 Şubat 2024, 19:18
|
#1
|
|
Milli Mücadele Döneminde Milli Egemenlik Düşüncesinin Gelişimi
Milli Mücadele Döneminde Milli Egemenlik Düşüncesinin Gelişimi
Milli Mücadele Döneminde Milli Egemenlik Düşüncesinin Gelişimi
Doç. Dr. Mesut Çapa
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ Sayı 42 Cilt: XIV Kasım 1998 Türkiye Cumhuriyeti'nin 75. Yılı Özel Sayısı
Mustafa Kemal Paşa Millî Mücadeleyi başlatırken milli egemenliğe dayalı tam bağımsız milli bir devlet kurmayı düşünüyordu. Bu sebeple Millî Mücadele’nin her safhasında adım adım bunu gerçekleştirmeye çalışmıştır.
Mondros Mütarekesinden sonra Türkiye’nin kurtuluşu için İngiltere’nin himayesini veya Amerikan mandasını isteyenlerle Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin faaliyetleri çerçevesinde yerel kurtuluş çarelerini düşünenlere karşı Mustafa Kemal’in bir başka karan vardı: “O da millî hâkimiyete dayanan kayıtsız şartsız yeni bir Türk devleti kurmak!”. O İstanbul’da verdiği bu karan Anadolu’ya geçtikten sonra uygulamaya başlayacaktır.
Mustafa Kemal Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşayabilmesi için böyle bir karan gerekli görmüştü. Bu da ancak tam bağımsızlığa sahip olmakla gerçekleştirilebilirdi. Türk Ata Yurdu’na ve Türk’ün istiklâline saldıranlar kimler olursa olsun onlara bütün milletçe silâhla karşı koymak ve onlarla mücadele etmek gerekiyordu. Bu karan her yönüyle ilk günden açıklamak isabetli olamayacağından “uygulamayı birtakım safhalara ayırmak ve olaylardan faydalanarak milletin duygu ve düşüncelerini hazırlamak ve kademe kademe yürüyerek hedefe varmağa çalışmak gerekiyordu”. Bu sebeple “Millî irade rejiminin” bütün ilke ve kurumlarının gerçekleşmesinde böyle bir yol takip edilmiştir.
Millî egemenlik Millî Mücadele’nin ana prensiplerinden birini teşkil etmektedir. Gerek Mustafa Kemal’in sözlerinde ve gerekse kongrelerde alınan kararlarda ve basında bunun bir çok örneğini görmek mümkündür.
Mustafa Kemal 22 Mayıs 1919’da Samsun’dan İstanbul Hükümeti’ne gönderdiği raporda “Millet birlik olup (yekvücut) millî hâkimiyet esasını ve Türklük duygusunu hedef edinmiştir” diyerek Millî Mücadele’nin üç ana prensibini; Millî Birlik Millî Hâkimiyet ve Türklük duygusunu olarak açıklamıştı.
Bu prensipler Millî Mücadele teşkilatının kurulmasıyla anlam kazanacaktı. Düşman işgalini protesto için mitingler düzenlenmesi ve bu faaliyetlerin kamuoyuna İstanbul Hükümeti’ne ve yabancı devletlere duyurulması gerekiyordu.
22 Haziran 1919 Tarihli Amasya Genelgesi’yle millî egemenliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması yolunda önemli bir adım atılmıştır. Mustafa Kemal Amasya Genelgesi ile Türk milletinin harekete geçmesini ve bütünleşmesini öngörüyordu. Özellikle “milletin istiklâlini yine milletin azim ve karan kurtaracaktır” anlayışı milli egemenliğin tek hakim güç olacağı yolundaki kararlılığın ifadesidir. Yine bu genelgede Sivas’ta bir “Milli Kongre”nin toplanması isteniyordu.
Yalnızca miting ve gösterilerle büyük amaçlara ulaşmak mümkün olamazdı. Mustafa Kemal bütün çalışmalarda milletin katılımını sağla***** sonuçlarını yine Türk milletine maletmek istiyordu. “Ben milletin vicdanında ve istikbâlinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini bir millî sır gibi vicdanımda taşı***** yavaş yavaş bütün cemiyetimize tatbik ettirmek mecburiyetindeydim” diyen Atatürk’e göre bu girişimler doğrudan doğruya milletin bağrından doğan güce dayanırsa kurtarıcı olabilirdi. Bunun için milli bir kongrenin toplanması gerekliydi.
Mondros Mütarekesi’nden sonra Padişah tarafından kapatılan Mebusan Meclisi henüz açılmamıştı. Yani o sırada milleti temsil edecek bir meclis mevcut değildi. Millî egemenliğin tecellisi için öncelikle millî bir kongrenin toplanması ve hemen seçimlere gidilmesi gerekiyordu.
Bu konu Erzurum Kongresin’de de dile getirilmişti. Kongre başkanlığına seçilen Mustafa Kemal Paşa konuşmasında “Milletin geleceğine yön verecek olan milli iradenin hiçbir dış müdahale olmadan ortaya çıkması Anadolu’dan beklenmektedir. Bu nedenle bir Milli Meclisin oluşturulması ve gücünü yalnızca milli iradeden alan sorumlu bir hükümetin kurulması ısrarla istenmektedir” demiştir.
Bilindiği gibi Erzurum Kongresi sonunda Heyet-i Temsiliye seçilmişti. Kongre vatanın bağımsızlığını korumaya İstanbul Hükümeti’nin gücü yetmediği takdirde gayeyi elde etmek için geçici bir hükümet kurulacağını kararlaştırmıştı. Bu hükümet Milli Kongre tarafından seçilecekti; eğer kongre toplantıda değilse bunu Heyet-i Temsiliye yapacaktı. Kuva-yı Milliye’yi etken ve milli iradeyi hakim kılmak esastı. Milli Meclisin hemen toplanması ve hükümet işlerinin Meclis denetiminde yürütülmesini sağlamak için çalışılacaktı.
Milli Kongre olarak adlandırılan Sivas Kongresi milli egemenliğin gerçekleşmesinde önemli bir dönüm noktası teşkil eder. Kongrede milli egemenlik ve tam bağımsızlıkla bağdaşmayan bir başka devletin himaye ve mandacılığına karşı çıkmıştır. Kongrede alınan kararlarda memleketi ve saltanatı korumak için milli kuvvetler (Kuva-yı Milliye)’i yapıcı duruma getirmek ve milli egemenliği hakim kılmak esastır denilirken bir çelişki de vurgulanmaktadır. Ancak saltanatla milli egemenliğin bağdaşamayacağını söylemek için vakit erkendir; Heyet-i Temsiliye o sırada yalnız İstanbul Hükümeti’yle mücadele etmek durumundadır.
Kongrede milli iradenin hükümetin üstünde bir güç olduğu da ifade edilmişti. Kararlara göre çağımızda hükümetin milli iradeye uyması zorunluydu. Bu bakımdan Millet Meclisi’nin toplantıya çağrılması ve böylece millet ve memleketin mukadderatı hakkında alınacak kararların Millet Meclisi’nin denetimine arzedilmesi gerekiyordu.
Milli Mücadele’de Sivas iç ve dış kamuoyuna milli egemenliğin öneminin duyurulduğu merkez olmuştur. Kongre hazırlıklarının yapıldığı günlerde gittikçe belirginleşen milli istek ve kararlar ile milli hakimiyetin Türk ve yabancı kamuoyuna sürekli bir biçimde duyurulması için 14 Eylül 1919’dan itibaren İrade-i Milliye gazetesi çıkarılmaya başlanmıştır. Gazetedeki bazı yazılan Mustafa Kemal dikte ettirmişti.
Sivas Kongresi sonunda seçilen Heyet-i Temsiliye Türkiye Büyük Millet Meçlisi’nin açılışına kadar Anadolu’nun fiili hükümeti durumuna gelmiş ve millet adına uygulamalara başlamıştır. Kongreden sonra “Milli Meclis”in bir an önce toplanması gerekiyordu. Heyet-i Temsiliye ile İstanbul Hükümeti temsilcileri arasında Amasya’da yapılan görüşmelerden sonra seçimler yapılmış ve İstanbul’da Mebuslar Meclisi toplanmıştır.
İrade-i Milliye gazetesinin gerek seçim döneminde ve gerekse açıldıktan sonra Mebusan Meclisi’nden hep “Milli Meclis” şeklinde sözetmesi oldukça ilginçtir. “Meclis-i Milli’de” başlıklı 8 Aralık 1919 tarihli bir yazıda milli egemenlikle ilgili şu hususlara yer verilmiştir:
“... Milli egemenlik Meşrutiyet’in ilanından beri oldukça buhranlar içinde kalmış zaman zaman varlığını ipotek altında görmüş olmakla beraber bugün bütün dünyaya açık bir şekilde ispatlamış oluyor ki Türklerin sosyal ve siyasi hayatlarında önemli bir yeri vardır. Devlet ricalinin bu hakikati bilerek hareket etmesi bir taraftan milletin menfaati namına gerekli olduğu kadar diğer olanlar ellerinde tuttukları milli mukadderatı şahsi emelle ve menfaatlerine bulaştırmayanlar milletin siyasi murakabesinden hiçbir zaman ayrılmazlar. Milletlerin küçük bir guruba hakimiyetlerini vererek esir gibi yaşamak alışkanlığında bulundukları devirler çok uzak bir maziye karışmış gitmiştir.... Millet egemenliğine her zaman sahip olduğunu ve istediği vakit ne pahasına olursa olsun savunup koruyabileceğini çağdaş zihniyetini idari kabiliyetini de tasdik ettirmiş oluyor.”
İstanbul’un işgali ve Mebusan Meçlisi’nin dağıtılmasından sonra 12 Nisan 1920’de İrade-i Milliye gazetesinde yayınlanan “Meclis-i Milli-i Fevkalade” (Olağanüstü Milli Meclis TBMM) başlıklı yazıda “... Yirminci asır medeniyetini yaşayan kavim ve milletlerin çobanla idare edilir koyun sürüleri olmadığı olamayacağı muhakkaktır. Bu itibarla onu idare edenlerin yanıbaşında ve milli egemenliğin bütün manasıyla tecelli ettiği bir Milli Meclisin yani parlamentonun toplanması bir zarurettir” denilerek Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bir an önce açılması savunuluyordu.
23 Nisan 1920’de Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmasıyla milli egemenlik Meclis ve hükümet düzeyinde temsil edilmeye başlamıştır. Mustafa Kemal Meclis’e verdiği bir önergede Meclis’in üstünlüğü (TBMM’nin üstünde hiçbir kuvvet mevcut değildir) Meclis’in seçtiği ve Meclis’ine karşı sorumlu bir hükümet kurma zorunluluğu ve padişahın gelecekte kanuni düzenleme içinde yeralması gerektiği gibi hususlar üzerinde durmuştu.
2 Mayıs 1920’de kurulan 11 kişilik İcra Vekilleri Heyeti (Bakanlar Kurulu) TBMM adına daha doğrusu millet adına yürütme yetkisini kullanıyorlardı. İcra Vekilleri Heyeti’nde görev alan bakanlar Meclis’in “Vekilleriydi.
Devlet içinde en üstün buyurma kudreti olarak tanımlanan egemenliğin millete ait olduğunu ifade eden Milli egemenliğe 20 Ocak 1921 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda geniş yer verilmiştir. Buna göre; “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir idare usulü halkın mukadderatını doğrudan doğruya ve fiili olarak idare etmesi esasına dayanmaktadır. Yürütme kudreti ve yasama yetkisi milletin tek ve gerçek temsilcisi olan Büyük Millet Meclisi’nde toplanır. Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi’nce yönetilir ve hükümeti Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti adını taşır” denilmekteydi. Amasya Genelgesi’nden beri milli egemenlik düşüncesinin ilk defa resmileşmesi ve kanunlaşması demek olan 1921 Anayasası 1924’ten itibaren diğer anayasalarımızın temelini oluşturmuştur.
Milli Mücadele döneminde birtakım gelişmeler ve resmi kararlar dışında kullanılan deyimlerin çoğu milli egemenlik ve milli devletle ilgilidir. Bunlardan birkaçını şöyle sıralayabiliriz: Milli Mücadele Milli İstiklâl Milli Hareket Milli Zafer Türkiye Büyük Millet Meclisi Hakimiyet-i Milliye Kuva-yı Milliye İrade-yi Milliye Milli Hakimiyet Vicdan-ı Milli Milliyetçilik Milli Kongre Milli Meclis vd.
Mustafa Kemal Milli Mücadele’nin başlangıcından itibaren her fırsatta milli egemenliğin Türk milleti için önemine değinmiş şahsi yönetimlerin sakıncalarından bahsetmiştir. Milli Mücadele’nin başarıyla sonuçlanması Saltanatın kaldırılması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla milli devlet milli egemenlik ve bağımsızlık hedefine ulaşılmış oluyordu.
NOT: Başbakanlık Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi ile Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenlediği” Atatürkçü Düşünce içinde Mitti Egemenlik Kavramı” Panelinde 17 Nisan 1996 günü K.T.Ü. Atatürk Kültür Merkezinde sunulmuştur.
Alıntı.
|
|
|