11 Ocak 2024, 21:00 | #1 |
Mecnûnî,
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] MECNÛNÎ Mecnûnî veya Mecnûn, 16-17. yüzyılda (Pamukciyan 2002: 100) veya 18. yüzyılda (Köprülü 1940: 332-333) Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşamış Ermeni âşığıdır. Yusuf Nâbî (ö. 1712) ve Seyyid Vehbî (ö. 1736)’ye göre kendilerinden önce büyük şöhret kazanmıştır (Köprülü 1940: 333; Pamukciyan 2002: 101). Bu durumda, Mecnûnî’nin 18. yüzyıldan önce yaşamış olması daha makuldür; çünkü 1712’de vefat eden Nâbî’nin onun ününden bahsedebilmesi için Nâbî’den önce veya onun devrinde yaşamış olması gerekir. Koşmalarından Bektaşi tarikatından olabileceği anlaşılmaktadır (Pamukciyan 1986: 177). Köprülü tarafından yedi koşma, bir semai ve bir divan yayımlanmış (1940: 371-377); Pamukciyan, bunlara bir tane de tecnis eklemiştir (2002: 101). Ermeni kökenlilerin Türk âşık edebiyatı geleneği içinde eser vermeleri, Türk kültürünün Ermeni toplumunu ne kadar derinden etkilediğinin önemli bir göstergesidir (Köprülü 1987; Türkmen 1992). Bu âşıklardan biri olan Mecnûnî’nin sanatıyla ilgili ilk değerlendirmeyi Nâbî yapmıştır. Moses (Hakkî)’a yazdığı mektupta “Erbâb-ı çöğürden Âşık Vartan ile Mecnûnî halâvetine vâsıl olmak ihtimâli yoktur” ifadesi (Köprülü 1989: 262; Dağlar 2012: 90), mektubun mizahi tavrı ve öncesindeki cümleler içinde düşünüldüğünde eleştirel bir üslûptadır ve bu iki âşık, Nâbî’ye göre, hakiki şair değildirler (Dağlar 2012: 90). Köprülü ise bu cümleyi, ön tarafa dikkat etmediğinden olsa gerek, olumlu almış Nâbî’nin bu âşıklara değer verdiğinin göstergesi olarak yorumlamıştır (Köprülü 1940: 333). Âşık ile ikinci değerlendirme Köprülü’ye ait olup ona göre, Mecnûnî’nin elimizdeki şiirleri bu şöhrete layık olduğunu göstermektedir. Kul Oğlu ve Gevherî’yi hatırlatan kuvvetli bir lirizme sahip olan Mecnûnî, halk edebiyatına has mecazlar, cinaslar, atasözleri kullanmakla birlikte, divan edebiyatı etkilerini de taşır. Aruz ile yazdığı bazı parçalar, Âşık Ömer’i hatırlatmaktadır (Köprülü 1940: 333). Şair hakkında son değerlendirmeyi ise Türkmen yapmıştır. Araştırmacı, Mecnûnî’nin lirik bir üslûba sahip olduğunu, şiirlerinin bir kısmında divan tarzına meyledip dilinin kısmen ağırlaşması dışında duygu ve düşünce bakımından halktan fazla uzaklaşmadığını yazmıştır (Türkmen 1992: 52-53). Mecnûnî’nin eldeki şiirlerine bakıldığında Türk-İslam inanç ve düşünce dünyasının içinde eser verdiği görülmektedir. Örneğin bir şiirinde “Yoldan çıkan[ı] çalsın Ali kılıcı” (Köprülü 1940: 372) diyerek Hz. Ali’nin Zülfikar isimli kılıcına gönderme yapmış, abdallar gibi post giydiğini (Köprülü 1940: 373-374) söylemiştir. Şiirlerinde aşk temasını işleyen Mecnûnî, onun vefasızlığından dem vurmuştur. Kullandığı Ferhad-Şirin, fenâ mülkü, gonca-fem, bâd-ı sabâ, felek, sâkî, yedi iklim, dört köşe, çeng, rebâb, çarh-ı devran, tekyeşin (tekkenişin) gibi kelime ve mazmunlar onu tamamıyla Türk edebiyatı içinde eser veren bir şair olarak konumlandırmaktadır.
________________
|
|
|
Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 ziyaretçi) | |
|
|