13 Eylül 2024, 23:05 | #1 |
Bir Hayatın Ardından
Sabahın ilk ışıkları, küçük pencerenin aralığından içeri süzülüyordu. Yunus Bey, yavaşça gözlerini araladı. Her gün olduğu gibi, bu sabah da erkenden uyanmıştı. Artık bedenine yerleşmiş olan yorgunluk, onu gece uykularında bile rahat bırakmıyordu. Yatakta doğrulurken eklemlerindeki sızı, yılların ona bıraktığı kaçınılmaz bir hatıraydı.
Küçük, sade döşenmiş odasında göz gezdirdi. Kırışmış yastık kılıfı, yıllardır aynı köşede duran eski ahşap dolap, yatağının yanındaki komodinin üzerinde duran aile fotoğrafı... Hepsi onun hayatının sessiz tanıklarıydı. Fotoğrafı eline alıp incelemeye başladı; gençlik yıllarındaki enerjisini, o zamanlar taşıdığı umutları düşündü. Fotoğrafta, yanında duran eşiyle birlikte mutluluğun yüzlerinde yankılandığı o an, şimdi ona uzak bir rüya gibi geliyordu. Yunus Bey, zamanında büyük hayaller kurmuştu. Çocuklarına daha iyi bir gelecek sunmak, onları okutmak, kimseye muhtaç etmeden büyütmek en büyük arzusuydu. Bu uğurda, günlerce çalıştı, yıllarca alın teri döktü. Sabahın karanlığında evden çıkıp, gecenin geç saatlerinde evine dönerdi. Yıllar böyle akıp geçti. Çocukları büyüdü, kendi hayatlarına daldı. Ama Yunus Bey, o günlerden bugüne bir adım bile atamamıştı sanki. Ev ve işyeri arasında sıkışmış, adeta bir gölge gibi yaşamını sürdürüyordu. Artık, emekli olmanın getirdiği zorunlu bir sükûnetle karşı karşıyaydı. Günleri birbirine benziyordu. Evde geçirdiği zamanlarda, geçmişin özlemiyle yanıp tutuşuyor, kendini eski anıların içinde buluyordu. İşyerinde ise, artık gençlerin arasında kendine yer bulmakta zorlanıyor, eskiden bir zamanlar o da onlardan biri olduğunu hatırlayıp iç geçiriyordu. O gün, her zamanki gibi iş yerine gitmek için hazırlandı. Yavaşça giyindi, bastonunu eline aldı ve ağır adımlarla evin kapısını açtı. Kapının önünde, yıllardır eskimeyen ayakkabılığı ve üzerinde duran torunlarının minik ayakkabıları, ona bir nebze de olsa mutluluk veriyordu. İçeride, karısı ona "Güle güle git, Yunus " diye seslendi. Yunus Bey, yüzünde hafif bir tebessümle kapıyı kapattı. Sokağa adımını attığında, sabah serinliği yüzüne çarptı. Derin bir nefes aldı. Bu nefes, belki de hayatının en anlamlı anlarından biriydi. Çünkü yıllar boyunca kendi isteklerini, hayallerini, arzularını hep bir kenara bırakmıştı. Öncelikleri her zaman ailesi olmuştu. Onlar için yaşadı, onlar için çalıştı, ama şimdi anlıyordu ki, kendini unutmuştu. İş yerine varana kadar düşündü; hayatı boyunca yaptığı fedakarlıkları, yüzündeki çizgilerin her birinin birer anı olduğunu, ellerinin artık eskisi kadar güçlü olmadığını... İş yerine vardığında, gençlerin gürültüsü arasında sessizce masasına oturdu. Çalışmak zorunda olmamak, onu tuhaf bir boşluğa sürüklüyordu. Artık hayatında bir şeyler değişmeliydi. O gün, iş yerinde en çok sevdiği şeyi yaptı: Bir deftere yazı yazdı. Kısa bir not, belki de bir mektup… “Bunca yıl boyunca bir şeyler verdim, ama artık geri kalan hayatımı kendim için yaşamak istiyorum” yazdı. Defteri kapattı, masasına bıraktı ve iş yerinden ayrıldı. Eve döndüğünde karısının şaşkın bakışlarıyla karşılaştı. “Bugün erken geldin, Yunus ?” dedi. Ahmet Bey, gülümseyerek cevap verdi: “Evet, artık eve erken gelmeye karar verdim.” O günden sonra, Yunus Bey hayatının geri kalanını kendine ve sevdiklerine adayarak geçirdi. Eskisi gibi çalışmak zorunda olmadığı bu yeni hayatında, geçmişin anılarına saygı duyarak, ama geleceğin umutlarına sarılarak yaşadı. ~Serdar Özdemir Benzer Konular:
|
|
|
Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 ziyaretçi) | |
|
|