18 Eylül 2024, 13:52 | #1 |
Eğitim şart mı?
Geçtiğimiz hafta yazmaya başladığım mesleki eğitim ve beceri politikası konusuna bu hafta da de*vam etme niyetindeydim. Çağımızın gerekliliklerini yeni nesil eğitim kurumla*rı bünyesinde nasıl öğrete*bileceğimizi yazacaktım. Böylece Almanya, Avus*turya, İsviçre gibi ülkelerin zamanında elde ettikle*ri mesleki eğitim başarısını bugünün koşullarında nasıl tekrarlayabileceğimizi anla*tacaktım.
Ne var ki, gelen bir haberle, bu ülkeden ümidini kesme*miş bütün insanlar gibi be*nim de hevesim kaçtı. Kara para akladığı ve görmemişli*ği her halinden belli olan bir çiftin “devletimiz sağ olsun” tezahüratlarıyla rüküş hayat*larına geri dönüşüne tanık ol*duk. Tam da okulların açıldı*ğı hafta milyonlarca öğrenci bugünün Türkiye’sinde zen*ginliğin ve itibarın yolunun iyi bir eğitimden değil de kö*tü bir ahlaktan geçtiğini bir kez daha anlamış oldu. Yüz*binlerce üniversite öğrenci*si de bir kez daha yabancı bir ülkede vasıfsız bir işçi olarak çalışmayı bu ülkede beyaz ya*kalı bir çalışan olmaya tercih etti. Ülkemizdeki yetenekli ve idealist gençleri kendi ül*kesinin işgücüne katmak için çabalayan yabancı ülkelere arayıp da bulamadıkları fır*satı kriminal ve rüküş bir çift, ağababalarının da kollama*sıyla, vermiş oldu. Devletimiz sağ olsun! Başkasının mucizesini gerçekleştirme… Annem ve babamın da da*hil olduğu Türk işçi göçü, 20. yüzyılda Avrupa’daki en bü*yük göç hareketlerinden bi*riydi. Türkiye’den Alman*ya’ya giden milyonlarca va*tandaşımız Alman ekonomik mucizesinin fitilini ateşle*di. Ama mucizenin gururunu onlar yaşayamadıkları gibi, meyvelerini de onlar yemedi. Eğitimli insan ülkeyi terk ediyor Bugün benzer bir süreci çok başka bir biçimde tekrar yaşıyoruz. Geçtiğimiz on yıl*da Türkiye Cumhuriyeti’nin bin bir emekle yetiştirdiği on binlerce eğitimli insan siyasi istikrarsızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik, ekonomik belir*sizlik gibi nedenlerle ülke*yi terk ediyor. Arkalarından “varsın gidiyorlarsa gitsin*ler” diyenler bu ülkenin kay*nakları ile yetişen ve belki de edinilmesi en zor olan “geliş*miş insan kaynağını” bir kez daha başka ülkelerin yarata*cakları ekonomik mucizeye hediye ediyor. Oysa 20.yüzyılın başında İktisat Kongresi’ni düzenle*yen bağımsızlıkçı ruh Türki*ye’yi ileriye götürecek yega*ne gücün “gelişmiş insan kay*nağı” olduğunun farkındaydı. O yüzden de ilk oturumun 7. Maddesine aynen şöyle yazıl*mıştı: “Her Türk, her yerde hayatını kazanabilecek şekil*de yetişir, fakat her şeyden evvel memleketin malıdır.” İşte bu ilkeden yola çıka*rak Cumhuriyetin en bü*yük amaçlarından birisi, dünyanın her yerinde çalı*şabilecek, mesleğini dünya kalitesinde yapan insanlar yetiştirmek oldu. Üstelik bu insanlar eğitimde fırsat eşitliği sayesinde dar gelir*li ailelerin çocukları arasın*dan da çıkabiliyordu. Dev*letin size sağlayacağı eğitimle sosyal katmanları kırabilmek ve bir üst gelir grubuna çıka*bilmek mümkündü. Artık değil! Bugün öğren*cileri ya da ailelerini eğitim*de fırsat eşitliğine ya da sos*yal adalete inandıramazsınız. Eğer bugün bütün ülkenin gö*zü önünde kara para akladığı her halinden belli olan ve gör*memişliği paçalarından akan bir çiftin “sağ olsun” dedi*ği devlet çocukların okula aç gitmelerine ya da gençlerin bu ülkeden gitmelerine kayıt*sız kalıyorsa, o devletin adil ve sosyal bir devlet olduğu*na kimseyi inandıramazsınız. Bugün bir yıldan fazla işsiz kalan gençlerin yarısından fazlası üniversite mezunu ise bu gençlerin hayallerini ülke*lerinde gerçekleştirme istek*lerini canlı tutamazsınız. Her türlü adaletsizliği, pespaye*liği, sıkışmışlığı daha çocuk yaştan itibaren hisseden bir bireye de ülkesini içi boş laf*larla sevdiremezsiniz. Lübnan asıllı Fransız yazar Amin Maalouf’un Doğu’dan Uzakta romanında dediği gi*bi “Her insanın gitmeye hak*kı vardır, onu kalmak için ik*na etmesi gereken ülkesidir.” Okulların açıldığı bu hafta ül*kece sınıfta kaldık! Ümit ÖZLALE umit.ozlale@dunya.com |
|
|
Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 ziyaretçi) | |
|
|