18 Eylül 2024, 14:03 | #1 |
Geleceği kaybetme tehlikesi
Geleceğimizi şekillendiren en güçlü kaynak nedir? Doğal zenginlikler mi, yeraltı kaynakları mı veya teknoloji mi? Aslında hepsi önemli, ama bunları gerçekten anlamlı ve sürdürülebilir kılacak tek bir güç var: Eğitim. Eğitim toplumu ayakta tutan, ekonomiyi güçlü kılan ve geleceği şekillendiren en önemli aktör. Diğer tüm sahalarda olduğu gibi eğitim olmadan, sürdürülebilir kalkınmadan da bahsetmek neredeyse imkânsız. Türkiye de genç ve dinamik nüfusuyla sürdürülebilir kalkınmanın geleceği adına büyük bir potansiyele sahip. Ama bu potansiyel, eğitim imkânından diğer OECD ülkeleri kadar istifade edemediğinden gerçeğe dönüşmüyor.
Eğitim için ne kadar harcıyoruz? Her şeyin başında şu basit soruyu sormak gerekiyor: Eğitim için ne kadar harcıyoruz? Türkiye, maalesef OECD ülkeleri arasında eğitim harcamaları konusunda en gerilerde. Öğrenci başına ortalama sadece 5.425 dolar harcanıyor. Oysa OECD ortalaması bunun neredeyse üç katı: 14.209 dolar. Bu, aslında eğitimin bir ülke için ne kadar önemsendiğini ve geleceğe ne kadar yatırım yapıldığını gösteren bir gerçek. Dahası, ilkokul seviyesindeki hane halkı harcamalarının OECD ortalamasının dört katı. Yani aileler çocuklarının eğitimine daha fazla katkı yapmak zorunda kalıyor. Peki bu, herkesin eşit bir eğitim alması için ne kadar adil? Eşitsizlik ve istihdamdan kopuş Türkiye’nin her yerinde eğitim fırsatları aynı değil. Bazı bölgeler, eğitimde diğerlerinden çok daha geri kalmış durumda. Örneğin, Kuzeydoğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’daki gençlerin eğitime katılım oranı yüzde 60’ın altında. Ancak Batı bölgelerinde bu oran yüzde 80’lere kadar çıkabiliyor. Bu büyük farklar, eğitimde bölgesel eşitsizliklerin ne kadar derin olduğunu gösteriyor. Eşitsizlik, sürdürülebilir bir kalkınmanın önündeki en büyük engellerden biri. Bir başka büyük mesele: Türkiye’de 18-24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 31,1’i eğitimde ve iş hayatında yok… Her üç gençten biri hiçbir şey yapmıyor. Bu oran, OECD ortalamasının (yüzde 13,7) yaklaşık iki katı! Üstelik bu durum, kadınlarda daha da vahim bir hal alıyor. Aynı yaş grubundaki kadınların yüzde 41,4’ü eğitimden ve istihdamdan tamamen kopmuş durumda. Kısacası, Türkiye’de genç kadınların büyük bir kısmı eğitim ve iş hayatının dışına itilmiş. Ne yazık ki bu taahhüt ettiğimiz sürdürülebilir kalkınmamız için büyük bir kayıp. Bir çocuğun eğitim seviyesini belirleyen en önemli etkenlerden biri de ebeveynlerinin eğitim durumu. Türkiye’de, en az bir ebeveyni üniversite mezunu olan yetişkinlerin yüzde 81’i üniversite mezunu olabiliyor. Ama her iki ebeveyni de lise mezunu olmayan bireylerin sadece yüzde 18’i üniversite diploması alabiliyor. Yani bir çocuk için eğitim hayatında eşitsizlik, aslında daha doğduğu anda şekillenmeye başlıyor. Bu durumda, sadece çocukları değil, ebeveynleri de eğitime dahil etmenin ne kadar önemli olduğunu anlamak zor değil. Özetle eğitim, bir nesilden diğerine geçen bir miras gibi. Sürdürülebilir kalkınmanın asıl yükünü kim taşıyor? Peki, tüm bu sorumluluğu kim sırtlıyor dersiniz? Tabii ki öğretmenler. Ancak öğretmenlerimize sağlanan imkânlar da oldukça kısıtlı. OECD ortalamasında, bir öğretmen meslekte yükseldikçe maaşında yüzde 60 civarında bir artış görüyor. Türkiye’de ise bu artış sadece yüzde 9 oranında. Öğrencilerimizi geleceğe hazırlamaları için gereken desteği alamayan öğretmenler, sürdürülebilir kalkınmanın yapı taşlarını nasıl inşa edebilir? Türkiye, genç ve umut dolu bir nüfusa sahip ancak bu gençlerin potansiyelini ortaya çıkaracak bir eğitim, sadece bir sistem değil aynı zamanda sürdürülebilir kalkınmanın da motoru. Eğitim konusu, sadece eğitim politikalarının değil, ülkenin sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin de merkezinde yer almalı. Belki şu an OECD ortalamalarından gerideyiz. Ama bu tabloyu değiştirmek elimizde. ~Burak Tayiz |
|
|
Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 ziyaretçi) | |
|
|