17 Şubat 2024, 18:16
|
#1
|
|
Osmanlı neden bu kadar başarılı oldu ?
Osmanlı neden bu kadar başarılı oldu ?
Osmanlı ordusunun en önemli özellikleri ve onu muvaffakiyete ulaştıran en önemli unsurlar şüphesiz âmirlerine itaat, nizam, intizam, temizlik...
1. Silah Teknolojisindeki Üstünlük
Osmanlı ordusu kuruluşundan itibaren yeniliklere açık olmuştur. Devletin gelişme seyrine göre ortaya çıkan ihtiyaçlar zamanında tespit olunmuş ve buna uygun düzenlemeler yapılarak sürekli terakki temin edilebilmiştir. Uç beyliğinden cihan devletine uzanan çizgide, her safhada bu özelliği müşahede etmek mümkündür. Başlangıçta hafif süvari birliklerinden oluşan Osmanlı askerî kuvvetleri; XVI. yüzyılda teknik ve taktik seviyesi itibariyle dünyanın en güçlü ordusu haline gelmiştir. Bu başarıda en önemli etkenler; silah teknolojisinde sürekli yenilenme ve taktik olarak bu silahların kullanılmasındaki beceridir. Özellikle ordunun eğitim ve disiplin yönünden gelişmiş olması yeniliklerin alınmasında ve geliştirilmesinde önemli bir etken olmuştur. Bu sayede Osmanlı Devleti, savaşlarda ele geçirdiği düşman silahlarını kısa sürede geliştirmiş ve etkin olarak kullanabilmiştir. Böylece Avrupa ordularına üstünlük kurulabilmiştir. Sadece düşmandan ele geçirilen silahlarla yetinilmemiş; zaman zaman Avrupa'dan uzmanlar getirilerek, onların çalışmalarından da istifade edilmiştir
Osmanlılar, düşman silahlarını alıp geliştirdikleri gibi, yeni icatlarla da güçlerini artırmışlardır. Havan topu ve infilakli tahrip bombaları, tarihte ilk defa Osmanlı ordusu tarafından kullanılmıştır. Sipahinin, hareket kabiliyetini azalttığı gerekçesiyle direnmesine karşılık; yeniçeriler, erken devirlerden itibaren tüfenk kullanmaya başlamışlardır. İlk defa Varna ve II. Kosova muharebelerinde başlanılan tüfenk kullanımının Fatih zamanında yeniçeriler arasında tam olarak yerleştiği görülmektedir.
Yeniçerilerin tüfenge intibaktaki bu başarısı; zamanla öteki İslâm ülkelerine de etki etmiş ve önlerindeki bu mükemmel örneği taklit ederek gelişmeye çalışmışlardır. Avrupa'ya yakınlığının avantajını iyi kullanan Osmanlılar, Balkanlarda görüp geliştirdiği ateşli silahlardan top ve tüfengi doğudaki İslâm ülkelerine ulaştırarak, onların da istifadesine sunmuştur. Bu cümleden olarak Osmanlılar, 1511 yılında Memluklulara; 1517'de Açe Sultanlığı'na; değişik zamanlarda Habeşistan'a ve Hindistan'a top ve tüfenk yardımı yapmıştır Hindistan'da kullanılan top isimlerinin Türkçeden geçmiş olması Hindistan'da Osmanlı tesirlerini açıkça göstermektedir. Ayrıca Babür'ün ve Gücerat Sultanı'nın emrinde hizmet eden Osmanlı topçularının, muharebe taktiklerini Osmanlı usulünce uyguladıkları da bilinmektedir.
2. Disiplin
Osmanlı ordusunun en önemli özellikleri ve onu muvaffakiyete ulaştıran en önemli unsurlar şüphesiz âmirlerine itaat, nizam, intizam, temizlik, kısaca disiplindir. Osmanlılar karşısında mağlup olan batılılar, onların bu başarısını çoğu kez ordularının çok kalabalık oluşuyla açıklamışlardır. Halbuki araştırmalar bunun doğru olmadığını ortaya koymaktadır.
Osmanlı zaferleri ordunun kalabalıklığı ile değil; komuta kalitesi, disiplin, eğitim ve taktik üstünlüklerle kazanılmıştır.
Rodos muhasarasında Kanunî'nin yaptığı gibi çok üstün oldukları zamanlarda bile Osmanlı padişahları, temkinli olmuşlar ve itidali elden bırakmamışlar; planlı ve programlı hareket etmişlerdir. Dolayısıyla hiçbir zaman maceracı ve keyfî bir davranış gösterilmemiştir.
Önceden hazırlanmış bir planı tatbik eden ordu; sefer yürüyüşlerinde en ufak bir disiplinsizlik göstermezdi. Osmanlı ordugahını gören batılılar; fevkalâde sessizlik ve birlikler arasında mevcut olan şahsî ve genel temizlik karşısında hayretlerini ve takdirlerini gizlememişlerdir. Seferlerde kimsenin malına zarar verilmezdi.
Böyle bir şey olduğunda zarar veren cezalandırıldığı gibi mağdur olanların zararları da karşılanırdı. Asker, ihtiyaç duyduğu bir malzemeyi halktan almak zorunda kalırsa pazarlık ederek ve parasını peşin ödeyerek satın alırdı. Seferlerde kadın ve kızlara tecavüz ve taarruz edildiği gibi herhangi bir halden şikayet edildiği vaki değildi. Ordu, dünyanın en ilâhî nizamına riayet ettiğinden şaşılacak derecede büyük bir sessizlik içinde hareket eder ve manevra yapardı. Kesinlikle içki kullanmayan Osmanlı askeri üstlerine ve emirlere mutî, müteyakkız ve kanaatkâr bulunuyor ve bu hal de niza, gürültü ve fesadı önlüyordu. Bertrandon de la Broquiere, "bizimkilerin on tanesi, onların bininden daha fazla gürültü yapar" demektedir.
Rodos muhasarasından sonra alınan şehirde resmi geçit yapan 30.000 kişiden bir tek ses çıkmamış, ayak seslerinden başka gürültü duyulmamıştır.
Osmanlı ordugahı daima temizdir. En mütemeddin milletin, en iyi şehri o kadar temiz halde değildir. Çukurlar dolup taaffüne başlayınca orası toprak ile doldurulup başka yere çukur açılır; çitler evvelki yerden kaldırılarak bu yeni abdesthanenin etrafına konulur, böylece bütün ordugahta en ufak mertebede murdarlık ve pislik bulunmaz. Osmanlı ordusundaki adalet ve hakkaniyet hali ve temizlik; tertibat ve muvaffakiyetin en önemli etkenleridir. Poul Jove, Osmanlı askerlerini üç noktadan Hıristiyan askerlerinden üstün bulmaktadır: Âmirlerine tereddütsüz itaat ederler, muharebede canlarını düşünmezler, ekmeksiz ve şarapsız, sadece su ve arpa ile kanaat ederek uzun zaman yürüyebilirler. Thevenot da, "bir şeyleri eksik olduğu zaman sabrederler" demektedir. Postel ise, Hıristiyanların üç günde alacağı yolu bir gecede giderek süratleriyle şaşkınlık uyandırırlar demektedir.
3. Dinî ve Millî Motivasyon
Osmanlı ordusunu muvaffakiyete ulaştıran önemli unsurlardan biri de dinî ve millî motivasyondur. İslâmiyetten önceki dönemlerde olduğu gibi; Osmanlı Türkleri de kendilerini dünya nizamını temin etmek üzere Allah tarafından vazifelendirilmiş biliyorlardı. Dolayısıyla Osmanlı fütuhatının herbiri bu amacı tahakkuk ettirmek maksadına hizmet ediyordu.
Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u muhasara kararını topladığı meclise bildirmek üzere yaptığı konuşmada: "İ'lâ-yı kelimetullah ve ihya-ı minnet-i Resulullah etmeye makdurumu sarf eyleyem, tâ dünyada mûcib-i zikr-i cemil ve ukbâda bâis-i ecr-i cezil ola" demek suretiyle mefkuresini ilan ediyordu.
Câhiz'in de ifade ettiği gibi, vatan sevgisi Türk milletinin en önemli seciyesidir. Her millette vatan sevgisi olmasına rağmen Türklerde diğer milletlerden daha fazla ve daha köklüdür. Yine Câhiz'e göre, Türklerin harpte gösterdikleri maharet gibi tam ve mükemmel mahareti hiçbir millet gösteremez. Cihana hakim olma mefkûresi; vatan sevgisi ve savaş kabiliyeti ile birleşince; büyük fedakârlıklar ve kahramanlıklar ortaya çıkıyor ve çoğu zaman inanılması güç muvaffakiyetler hasıl oluyordu.
Özellikle İslâmiyetin vaadettiği şehidlik mertebesi, fedakârlığın boyutlarını artırmış ve olağanüstü başarıları netice vermiştir. Canını feda eder derecede düşmana hücum eden Türk askerleri karşısında batılılar, onların esrar, afyon gibi uyuşturucu maddeler kullandıklarını iddia etmişlerse de bunun gerçekle bir ilgisi yoktur. XVII. yüzyıl sonunda bir askerî yazar, Osmanlı askerleri hakkında şöyle demektedir: "Onlar büyük bir heyecanla ve taşkınlıkla "Allah Allah" diye bağırarak taarruza geçerler. Açıkta olup olmadıklarına, cepheden veya yandan düşmana görünüp görünmediklerine aldırmazlar... Onları bu vaziyette görünce sanki ölümden hiç korkmuyorlar sanırsınız.
Zira onların, kuşatılanların ateşine meydan okudukları görülür. 1683 Viyana kuşatmasında; savunanlar taarruz edenlerin üzerine 41.700 mermi, 6.650 bomba, 805.000 el bombası attılar. Büyük tahribat yapan ve hızla ateş eden toplar kullandılar. Türklerin taarruzunu önlemek için üstlerine taşlar, kaynar yağlar ve daha başka ne buldularsa fırlattılar.
Tüm bu engellere rağmen onlar bir sur gediğinin üzerine çıkmak veya birkaç düşman yakalamak için yaralılarını çiğneyerek ileri atıldılar.
Türkler kazandığı toprağı kaybetmektense ölmeyi bir prensip olarak kabul ettiler.
Yukarıda bahsedilen fedakârlıklar hemen her muhasarada müşahede edilebilir. Ulubatlı Hasan'ın canı pahasına İstanbul surlarına çıkıp bayrağı diktiğini hepimiz biliyoruz. Bunun gibi Zigetvar muhasarasında da bir yeniçeri bölükbaşısı, merdivenle surlara tırmanıp, mazgal deliğine kumbarayı yerleştirirken şehid edilmiş; ancak bombanın patlamasıyla surda büyük bir gedik açılması mümkün olmuştur.
İstanbul muhasarasına katılan ve tebşir ve teşvikleriyle fetihte önemli katkıları olan Akşemseddin ve Akbıyık Sultan gibi; her bir fetihte benzer din önderleri bulunmuş ve muzafferiyet konusunda müjdeler vererek orduyu manen motive etmişlerdir.
4. Meşveret Usulü
Meşveret usulü Türk millî kültürünün en önemli unsurlarından birini teşkil eder. İslâmiyetten önceki dönemlerde de var olan bu müessese Osmanlılar zamanında daha da sistemleştirilmiştir. Osmanlılar savaş kararlarını mutlaka harp meclislerinde alırlardı. Alınan bu kararlar Şeyhülislâm'ın onayına sunulur ve dinî-hukukî bir mahiyet kazanması temin edilirdi. Harp meclislerinde herkesin serbestçe görüş beyan etmesine imkân tanınır, muhalif fikir beyan edenler susturulmazdı. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u kuşatma kararını harp meclisinde aldığı gibi; muhasara sırasında da harp meclisini toplamış ve harbin gidişatını müzakere etmiştir. Yöneticiler karar kendi görüşlerine uygun olmasa da sonucu benimsemiş ve ona göre hareket etmişlerdir.
Meselâ Sokollu Mehmed Paşa, Kıbrıs muhasarasına muhalefet etmesine karşılık muzafferiyet için elinden geleni yapmaktan geri durmamıştır. Kimi zaman yöneticiler, - Kandiye muhasarası sırasında olduğu gibi - herkes tesir altında kalmadan görüşlerini beyan edebilsinler diye toplantıyı terketmişler ve alınan karara da uymuşlardır. Bu tavrın savaşa katılanların fedakârlığını artırdığı; aksi tutumların ise -II. Viyana muhasarasında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa'nın baskı yapması gibi- olumsuz neticeler verdiği görülmektedir.
Osmanlı Devleti'nin kendisini muvaffakiyete götüren sistemindeki çözülmeye çareler arayan ve devlet adamlarına nasihatlarda bulunan Defterdar Sarı Mehmed Paşa, serdar veya seraskerin özelliklerini sayarken: "Her işte danışmayı elden bırakmayalar. Amma her kişi ile de danışma yapmayalar. İş görmüş, vuruş ile savaşta bulunmuş, sır saklar, iyilik sever kimselerle danışıp, onlara sırlarını açalar" demek suretiyle meselenin ehemmiyetini vurgulamaktadır. Bu tavsiyeye uygun olarak Osmanlı Padişahları, seferlerde, yanlarında danışmanlık hizmeti yapmak üzere "sarayın şeref görevleriyle onurlandırılmış" bir kurmay heyeti bulundururlardı.
5. Sonuç
Osmanlı ordusu, Yükselme Dönemi’nin sonuna kadar bir ordunun başarılı olması için gereken özelliklere sahip olmuştur. Kendinden önceki teknolojik mirasa sahip çıkmakla kalmamış, sürekli yenilenmeyi hedeflemiştir. Çevresindeki gelişmeleri yakından takip etmiş ve kendisine lüzumlu olanları almak suretiyle daha da geliştirmiştir. Bu suretle sürekli bir yenilenme ile çoğu defa düşman karşısına yeni silahlar ve metotlarla çıkmış ve düşmanlarını dehşete düşürmüştür. Osmanlı askeri sahip olduğu disiplin ve düzen sayesinde düşmanını hayrete düşürecek manevralar yapmış ve çoğu zaman inanılması güç başarılar kazanmıştır. Sahip olduğu dini değerler ve millî kahramanlık hisleri sonucu kanını ve canını milleti için feda edebilmiştir. Türk komutanının kendini bir neferden ayırt etmemesi askerin fedakarlığını artıran önemli bir unsur olmuştur. Osmanlı Devleti’nde savaş kararları verilirken divanlar toplanmış ve kararlara çoğu zaman halkın katılımı sağlanmıştır. Bu da halkın katılmış olduğu bu kararları sahiplenmesini netice vermiş, başarıyı etkileyen unsurlardan biri olmuştur.
Alıntı.
|
|
|