IRCForumu.ORG   çatla net
Goygoy


 
 
Seçenekler Stil
Alt 28 Temmuz 2021, 23:39   #1
Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.
CURRY SAUCE - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

Standart Saat'in tarihçesi

Saat'in Tarihi...
İnsanoğlu başlangıçtan bu yana zaman denilen anlaşılması zor kavramla uğraşmış, yıldızlara ve güneşe bakarak zamanı anlamaya ve hesaplamaya çalışmıştır. İlk başta insanlar için sadece yağmurun, karın, soğuğun, sıcağın zamanını bilmek yetiyor, mevsimler insanların hayatlarını yönetip, hasat zamanını, göç zamanını, barınma zamanını söylüyorlardı. Gittikçe daha küçük zaman birimlerine ihtiyaç duyan insan, yılı aylara ve haftalara bölmeye başlamışlardır. Zamanın geçişinin en belirgin göstergesi olan gün, güneş doğunca başlıyor ve çalışma süresi aydınlık zamanı kaplıyordu. İnsanların geceyi gündüze benzer kılma çabaları, günü daha küçük zaman birimlerine ayırmayı gerektiriyordu. Dakika ve saniyeler daha çağdaş dönemlerin ürünü olmakla birlikte, insanlar günü birkaç bölüme ayırmaya çalışmışlar ve gittikçe daha küçük zaman dilimlerine ihtiyaç duymuşlardır. Daha küçük zaman birimlerinin tarihi takvimle paralellik gösterir. Yılı ilk olarak birimlere bölen Sümerler, günü de ilk bölenler olmuşlar ve zamanı ölçmeye başlamışlardır. Mısırlılarla devam eden bu çabalar Yunanlılar ve Romalılarla iyice gelişmiştir.

Kolumuzdaki saatin yaşamınızla bütünleştiğini hiç düşündünüz mü? Saat denince aklıma öncelikle kol saati gelir! Kol saatime baktıkça, anılarımın canlandığını hissederim. İlkokulu bitirip diplomamı aldığım gün, annemin armağan ettiği Zenith marka kol saatini, geceleri, yatakta kulağıma dayadığımı ve tık tık sesini dinleyerek uyuduğumu hiç unutmam. Yaşım ilerledikçe, bu sesin bana güven ve arkadaşlık duygusu aşıladığını hissetmiş ve zaman kavramının hayatımızdaki önemini anlamaya başlamıştım. Sizin de, kolunuzda taşıdığınız saatinizle ilgili kimbilir ne ilginç anılarınız vardır?
İnsan tarihini inceleyenler, insanoğlunun zamanı ölçmek için ne denli ilginç buluşlar yaptığını öğrenmişlerdir. Gündüz ve gece olayı, güneşin doğuşu ve batışı, ay'ın küçülüp büyümesi, mevsimlerin değişimi, yıldızların görünümündeki hareketlilik insanlarda zaman kavramının doğuşunu sağlamıştı. Bunun için de; güneş saatı, kum saatı, su saatı gibi buluşlar gerçekleşmişti.
İnsanoğlunun zamanı ölçme tutkusu asırlar boyu gelişerek sürmüş , Ortaçağ'da yaşam düzeyi yükselen toplumlar için takvim ve saat, kavram olarak büyük önem kazanmıştı. Bu dönemde, Galile, Newton, gibi matematikçi ve fizikçiler zamanı ölçecek bir aracın icadı için önemli buluşlar gerçekleştirmişlerdi. Saatın icadında yuvarlak dişli'nin, sarkaç'ın ve yaylı spiral'in yaratılışı bu alanda atılan önemli adımlar olmuştu. Bunlar sayesinde kiliselere, görkemli yapılara, mekanik güçle çalışan gösterişli saatler yerleştirilmiş, sonraları zenginlerin evlerindeki şöminelerin üzerine daha küçük boyutlu saatleri koymak mümkün olmuştu. Gerçek anlamda saat'i günlük kullanıma sokan isim İngiliz Christian Huygens'tir. Bundan 327 yıl önce. 23 Ocak 1675'te C.Huygens zaman ayarını sağlayan yaylı balans'ı saatın içine sokmayı başarmıştı. Saatlerin doğal parçaları olarak kabul ettiğimiz akrep ve yelkovan'ın saate uygulanması ise ancak 1690 yılında gerçekleşmişti.
Doğu'da, Türkler, Araplar ve İranlılar, zamanı ölçümlemeye güneş, kum ve su saatleriyle yönelmişlerdi. Evlerde su ve kum saatleri, cami, medrese ve kitaplıklarda güneş saatleri kullanılıyordu.
Osmanlı dönemine gelince: Belgelerden öğrenildiğine göre İngiliz ve Fransız saat teknikleri kullanılarak 17. asrın başlarında İstanbul'da saat üretimi gerçekleştirilmişti. O dönemde saat yapımında Abdurrahman ve Galatalı Şahin Usta bi-linmekteydi. 19. yüzyıl Türk saatçiliği için aşama yapılan bir dönem olmuştu. Mevlevi tekkelerinde yaşayan Ahmet Eflaki Dede gibi ustalar tarafından yapılan saatler mekanik incelikleri yanında estetik güzellikleriyle de ün kazanmışlardı.
1700 yılında İsviçre'li Nicolas Fatio?nun buluşu sayesinde, hareketli parçaların sürtünmeden doğan yıpranmasını en aza indirgeyen yakut (rubis-saphir) gibi sert taşların minik dişlilerin pimlerine yataklık yapmalarıyla saat endüstrisinde bir devrim yaşanmıştı.
Saatin yelek cebinden kola geçişi 1810 yılında üretilen ilk kol saati ile gerçekleşmiş, kol saatlerinin kullanımı 1914-18 birinci Dünya Savaşı'na katılan askerler tarafından yaygınlaştırılmıştır. Bu akım sonunda, 1930'lu yıllarda, dünyada satılan her iki saaten biri kol saati olmuştur. Kol saatlerinde elde edilen en önemli gelişme ise, 1922 yılında, elle kurulma gereği olmayan otomatik kol saatlerinin üretilmesi ile gerçekleşmiştir. Saat sektöründe kısa zamanları ölçümleyen diğer bir ürün kronometre olarak tanımlanmaktadır. Bunlar, genelde saniyenin 1/5'ten 1/100 kadar olan değerlerini verirler. Elektronik kronometreler çok daha duyarlı ölçümler yaparlar. 1920 Olimpiyat oyunlarında kullanılmaya başlayan kronometreler bugün spor alanlarının ayrılmaz araçlarıdır. Kol saatlerinde, özelliklerine göre 200'den 800 adete kadar parça kullanılmaktadır. Saatın hareketli parçaları içine konan gövde ise, modeline ve markasına göre altın, platin, titan, litrium, çelik, krom, çeşitli alaşımlardan veya plastikten yapılmaktadır.
Saatlerini tamir etmeye kalkışan meraklılar, bir saati meydana getiren parçaları gördüklerinde, küçücük bir kutu içine sığdırılmış olan parçaların çokluğuna ve çeşitliliğine şaşırmaktan kendilerini alamaz-lar. Hatta bazı saat tamircilerinin, tamir ettikleri saati sahibine iade ederken; "Bunlar da artan parçalar!" diyerek küçük bir zarf verdikleri bilinen hikâyeler arasındadır!
Günümüzde teknolojik gelişmeler saat endüstrisinde olağanüstü yeniliklerin uygulaya konmasını sağlamışıtır. Bunların başında kuvarslı (Quarts) elektronik saatler gelmektedir. Ana maddesi silisyum dioksit (SiO2) olan kuvars'a pil enerjisiyle akım gönderilmekte, sağlanan 32768 Hz'lik sabit titreşim sayesinde zaman ölçümü hassas bir düzeyde sağlanmış olmaktadır. Bu buluşun 1881 yılında ünlü Pierre ve Marie Curie'ye ait oluşu konunun diğer ilginç bir yönüdür. Kuvarsın saat endüstrisinde kullanımı İsviçre, Amerika ve Japonya'da aynı döneme rastlamaktadır. Kuvars kullanımı parça sayısını ve zedelenme riskini en aza indirgemektedir. 1968'de Japon Seiko firması ilk elektronik saati üretmiş, 1969'da Amerika'da Pulsar markasıyla elektronik saatler devreye girmiştir. 1982 yılında da, gene Seiko firması tarafından piyasaya video kayıt yapabilen saatler üretilerek teknolojinin sınır tanımadığı kanıtlanmış oluyordu. Bu gelişmelerin yanında 1982 yılında Swatch (Swiss watch) firmasının kuvars kullanımını ucuz saat üretimde başarıyla uygulaması pazarın yaygınlaşmasına öncülük yapmaktadır. Swach, kuvars'ın sağladığı olanaklar sayesinde yalnız 3.9 milimetre kalınlığında, 12.3 gram ağırlığında ve 100 Euro'ya satılabilen kol saati üretmeyi başarmıştır.
Bugün, 25 yıl pil değiştirmeden hayatta kalan, 2100 yılına kadar takvim günlerini kendi ayarlayan, ışık enerjisiyle çalışan, 11.100 metre derinlikte bile su almayan (Bu rekor Bell§Ross markasınındır) , İnternet?e bağlanabilen, dijital fotograf çeken, müzik ve konuşma kaydeden, tansiyon ölçen hatta konuşan saatler üretilmektedir. Böylesine şaşırtıcı gelişmelere sahne olan bir ortamda, uzmanlar , mekanik ve kuvars yarışmasının bütün hızıyla devam edeceği görüşündedirler.
Ayrıca, son yıllarda üretilen saatlerin bir bölümü pırlanta ve değerli ziynet taşlarıyla bezenerek moda dünyasına girmiştir. Bu saatlerin bazı modelleri yüzbin Euro'ya kadar yükselen fiyatlarla satılmaktadır.
Saat dünyasından daha ayrıntılı ve markalı bilgilere ulaşmak istiyorsanız; [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] sitesini öneririm. Ayrıca yolunuz Fransa'da Besançon'dan geçerse 2002 Haziran ayında açılmış olan ve saat tarihini gözler önüne seren"Zaman Müzesi"ni ziyaret ediniz.
Saat dünyasındaki gelişmeleri hayranlıkla izleyen birisi olarak, ben hayatımın sonuna kadar pilini değiştirmeden( 2025 yılına kadar pil hayatta kalacak!) ve takvim ayarı bozulmadan ( 2100 yılına kadar programlı!) kolumda taşımayı sürdüreceğim saatımı, çocukluğumda olduğu gibi, geceleri gene kulağımın altına koyarak, ancak, bu defa tık tık seslerini duymadan (ne yazık ki kuvars'ta tık tık sesi yok!) uyuyor ve yazımı Maksim Gorki'nin şu sözüyle noktalıyorum: Saatin tıktıkları bize hayattan faydalanmamızı haber verir. Ömür boyu şerefle yaşama şansına sahip olanlara ne mutlu...




Kaynak:msxlabs
 


Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 ziyaretçi)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB kodu Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Kapalı



Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 20:11.