10 Ocak 2024, 20:53
|
#1
|
|
Türkleri tarih sahnesinde yükselten isimler.
El Cezeri: Sibernetiğin kurucusu olarak biliniyor. 12. Yüzyılda Şırnak Cizre'de doğdu. Kendiliğinden çalışan otomatik sistemlerden sonra su gücü ve basınç etkisinden yararlanarak kendi kendine denge kuran ve ayarlama yapan dengeyi oluşturması, Cezeri'nin otomasyon konusundaki en önemli katkısıdır.Cezeri, otomatik kontrollü makinelerin ilki sayılan Jacquard'ın otomatik dokuma tezgâhından 600 yıl önce değişik haznelerdeki suyun seviyesine göre ne zaman su dökeceğine, ne zaman meyve ve içecek sunacağına karar veren otomatik hizmetçiyi geliştirdi.
Hezarfen Ahmet Çelebi: 17.yüzyılda Osmanlı döneminde yaşadı. Kendi yaptığı kanatlarla uçma denemelerine girişti ve birçok bilim alanında derin bilgilere sahip olması nedeniyle “Hezarfen” unvanı verildi.1632 yılında Hezarfen Ahmed çelebi; Yapay kuş şeklinde oluşturduğu bir araçla lodos eserken Galata Kulesi'nden kendini boşluğa bırakarak atlamıştır. Bu şekilde 3358 metre mesafe kat ederek İstanbul Boğazı'nı geçerek ve Üsküdar'da Doğancıların bulunduğu yere indiği belirtilmektedir.
Piri Reis: Osmanlı dönemine damga vurdu. Hint Denizleri Kaptanlığı ve Mısır Kaptanlığı görevlerinde bulundu. 1513 yılında çizdiği Dünya Haritası değerli coğrafi bilgiler içeren tarihi bir belgedir ne yazık ki günümüze ancak üçte biri ulaştı...Piri Reis'in, 1552'de ikinci kez çıktığı Mısır seferinin son durağı Basra, hayatının en kritik zamanlarını ve hayatının en acı günlerini yaşamasına sebep olan gelişmeleri beraberinde getirdi.Gemilerinin ihtiyacını gidermesi, onarım ve bakımlarının yapılması ve askerlerin dinlenmesi için donanmayı Basra'da bırakarak ganimet yüklü gemilerle Mısır'a gelen Piri Reis, Basra Beylerbeyi Kubat Paşa ile Mısır Beylerbeyi Mehmet Paşa'nın tutumları nedeniyle hapsedilerek, Kanuni Sultan Süleyman'a şikayet edildi.Piri Reis, şikayetler sonucunda hizmette kusur ile suçlanarak, 80 yaşını aştığı bir dönemde, 1554'te idam edildi.
Evliya Çelebi: 50 yıldan fazla süren gezilerinde Osmanlı topraklarını gezmiş, gezi notlarını 10 ciltlik Seyahatname'de toplamıştır. 17. Yüzyılda yazılan eser, etimoloji, antropoloji, kültür tarihi ve edebiyat açısından değerli bir hazine konumunda.Evliya Çelebi kendi ifadesine göre sık sık IV. Murad'ın huzuruna çıkıyor, nükte ve hoş sözlerle onu oyalıyor, hatta padişah sinirli zamanlarında kendisini çağırtıyordu.
Farabi: 10. yüzyılda yaşayan ve bilgi felsefesi, mantık ve dil felsefesi alanında hizmet veren isim. Mantık ilminin kurucusu olarak da tanınmakta.Farabi'nin doğa felsefesi metafizik ve psikoloji alanındaki eserleri de hala çeşitli araştırmalara temel teşkil ediyor.Fârâbî Bağdat'ta, Nestûrî bir hıristiyan olan mütercim ve şârih Ebû Bişr Mettâ b. Yûnus'tan mantık okudu. Kaynaklar o sırada bu âlimin daha yaşlı, Fârâbî'nin ise ondan daha zeki olduğunu ve en karmaşık problemleri kolay bir üslûpla ifade etme yöntemini bu hocadan öğrendiğini belirtirler.
İbni Haldun: 14.yüzyıl bilginlerinden.Filozof, siyaset bilimci ve tarihçi kişiliği ile ön planda yer aldı. Devlet Kuramı ile tanınmıştır, bu kuram devletin bir insan gibi doğduğunu, yaşadığını ve öldüğünü savunur, devletin 5 aşamasını derinlemesine incelemektedir..Timur'un Suriye'ye saldırıp Halep'i zaptettiği ve Dımaşk'a yürüdüğü haberi Kahire'ye ulaşınca Sultan Ferec ordusuyla Dımaşk'a geldi; İbn Haldûn da onun yanında bulunuyordu. İki ordu arasında küçük çatışmaların meydana geldiği bir sırada sultan Kahire'de bir ayaklanma teşebbüsü olduğu haberini alınca Mısır'a döndü.
İbn'i Sina: Orta Çağ modern biliminin kurucusu olarak ün saldı. Büyük Üstad olarak tanımlanmakta. Tıbbın Kanunu adlı eseriyle 17'nci yüzyıla kadar Avrupa üniversitelerinde temel kitap olarak okutuldu.İbn-i Sina'nın psikoloji, felsefe ve metafizik alanında da eserler vermiştir...Felsefe ve tıp alanında oldukça ün kazanan İbn Sînâ, Sâmânî Hükümdarı Nûh b. Mansûr'un ağır bir hastalığa yakalanması üzerine saraya davet edildi. Saray doktorları ile yaptığı ortak çalışmalar sonucunda sultanın tedavisi konusunda nisbî bir başarı sağladı. Bu şekilde daha on sekiz yaşında iken saray hekimliğine getirilen İbn Sînâ, zengin saray kütüphanesine girerek tıpla ilgili eserleri okuma ve inceleme imkânına kavuştu.
Kaşgarlı Mahmut: Türkçe sözlük Divan-ı Lugati't-Türk'ü 11. Yüzyılda yazdı.. Eser dilbilimi açısından çok önemli bir kaynak olmasının yanı sıra dönemin kültürü, yaşayışı ve maddi, manevi değerleri ile ilgili bilgiler de içerir...Kâşgarlı Mahmud'un babasını ve ailesini kaybetmesinden sonraki hayatı ile ilgili olarak birtakım söylencelerin oluştuğu görülür. 1057 yılında yaşanan kanlı darbeden sonra kırk dokuz yaşında Pamir Dağları'ndaki sarp Muk geçidini aşıp ülkesinin sınırları dışına çıkan Kâşgarlı Mahmud, Türkistan bölgesini adım adım dolaşarak Türk toplulukları arasında yaşamaya başlamıştır. Karşılaştığı her Türk topluluğunun konuşması ilgisini çekmiş, duyduğu sözcükleri kaydetmiş, sözlü edebiyat ürünlerini derlemiştir. İran ve Irak'a gittiği, Arapça, Farsça ve Rumca öğrendiği, medreselerde hocalık yaptığı ileri sürülmektedir. Türk topluluklarının dili, edebiyatı, yaşayışı ve âdetleri üzerine yirmi yıla yakın malzeme topladıktan sonra 1072 yılında Bağdat'a gelmiş, daha önce yazmaya başladığı eserini burada tamamlamıştır.
|
|
|