18 Eylül 2024, 15:30 | #1 |
Gelincik 💐
... Yeni temizlediğim mutfak tezgahının fayans uçlarını parmaklarım belki kopana dek sıkıyorum. Gözlerimde bir o kadar sıkı sıkıya kapalı. Kilitlenmiş gibiyim ve beni çözecek, anlayacak hiç kimse yok.. İnsan, sevdiğinden, güvenden ayrı düşünce yabancı gelirmiş nefes aldığı toprak.. bir parça güçle pencerenin ardına baktığımda, alabildiğine açık ve aydınlık olmasına rağmen hava, soluduğum bir nefes yok.
Yavaşça gevşetiyorum parmaklarımı, önce sağ.. Ve tuhaf.. bir nefes, rüzgar gibi olan bir anı hatırlıyorum. Nasılda güneşliydi o günler.. Yeniden gözlerimi kapatıyorum. Önce sağ, çünkü onun o çok sevdiğim kır çiçeklerinin arasına bıraktığı ve bulmam için yalvaran gözlerle, kalbinin sesini tüm gümbürtüsüyle duyduğum alyans oradaydı. Saf bir yanım vardı elbet ve beklemezdim çiçeklerin, kelebeklerin yıllar sonra böylesine farklı, eşsiz, biricik bir çiçek bahşedeceğini. Sevdiğim adamın ellerinde… O varolduğu için belkide güneş böylesine sıcacıktı.. Güneş birazda sevgiydi ve sevginin yeryüzündeki karşılığı sevdiğim adamdı. Önce anlamadım ne olduğunu. Hatta haaaaaayır!! deyişini duymasaydım yabani birkaç otla birlikte bu eşsiz alyans çiçeği, toprağa kısa bir yolculuk edebilirdi. Ama o pırıltısı, ışığı.. ve kalbimde bir alarm duygusu veren heyecanı beni duraklattı. Şimdi tezgahı sıktığım o eller, otları hafifçe kavradı, en sevdiğim çiçeklerle.. gelincik dahil.. ve bir şey gördü. Alyansı… Küçücük bir madde bir insanı böylesine mutlu edebilir miydi? Hani yüzüklerin efendisinde olduğu gibi tüm gücü barındıran bir yüzük gibi.. hayır, ondan çok daha fazlası. Nefesini tutmuş, beni izleyen gözleriyle alyansı çiçeklerin arasından aldım ve parmağıma taktım ve zaman o andan itibaren seyrine devam etti. Zira durmuştu… Ellerini tuttum sıkıca, gözlerimdeki ışığı paylaştım ve yağmur düştü hafif gül rengi yanaklarıma. Konuşamadım.. Konuşamadı… Sarıldım.. Sımsıkı. Bir bütün olur gibi. Ve biliyorum.. tamamlanandım. Her şey herşey nasılda güzel ve farklı… Sonra ise nikah hazırlıkları. Ne zaman başladı, ne zaman buraya geldik... Her şey nasıl hızlı… Kalbimi hissetmiyorum.. Sanki mutluluktan tatlı bir uyuşukluk halinde gibi. Ve biliyorum bu mutlu ve özel an'a yardım eden, sevgi gibi derin görünmeyen şeyler vardı… ... Nikah masasında sırf ayağına basmamam için masa altındaki o telaşı.. sözde ayakkabısını çıkarmış ama görmez miyim bunu? Buldum ve tamamdır. Ve İyi ki belirsizdi o tiz çığlığı yoksa hayırr!!! yerine geçebilirdi memurun sorusuna verdiği yanıt. Ben gülüşlerle ve epey eğlenerek gözlerine baktığımda... - Hayatım, seni dinliyoruz, derken.. Evet!!!! çığlığı… bu da duran zamandandı. Bir korku.. gitmiyor.. Onu kaybetmekten ölesiye korkuyorum. Korkuyorum…. ... Mutfak tezgahının fayans uçlarından ellerimi çekerken sol elimdeki pırıltıya gidiyor aklım.. Nikah yüzüğüm. Nişan yüzüğünün sonsuz cennet hali. Parmağımı sıkıyor.. Normal mi? Tezgaha yaslanıyorum.. Pencereden dışarıyı seyrediyorum.. Zamanın içinde.. Tuhaf, hala nefes alamıyorum…. Bu sabah sevdiğim adam işe gitmeden önce ki benden çok daha önce gider.. etrafı şöyle bir toplarken oldu her şey. En sevdiği mavi gömleği sevgiyle katlarken, itinayla katlanmış bir kağıt düştü sol cebinden... ve düşen kağıdı gözlerimle izlerken, zaman bir kez daha durdu. Oysa zaman bizden yana değil miydi? Hayır.. söz konusu sevdiğim adam ve mutlaka bir haber, bir güzellik olmalı. Kağıdı halıdan alıp, bir köşeye çekilip, önümde de gömleğiyle.. okudum. Şöyle yazıyordu: “ Seni hiç unutmadım.. İyi ki yeniden biraradayız. O eşsiz gecemiz son olmasın.. Seni şimdiden özledim Sevgilim. “ Mektubu büyük bir inkarla ve paramparça bir gülüşle katladım.. Gayet açık, ona değil. Gayet açık… … Üstümü giyiniyorum, işten izin alıp onun yanına gidiyorum habersiz. Tatlı bir sürpriz merakımı örtbas edebilir. İşyerindekiler tanıyor beni ve girişteki sekreter hanım eşimin bugün hiç işe gelmediğini bilgim varmış gibi söylüyor. Ben ise bilmediğim durumu hatırladığımı, konuşmamızın aramızda kalması gerektiğini ve bıraktığı bir notu olup olmadığını söylüyorum.. Bir şey vardı diyor.. Bir paket. Pencereye bakar gibi aynı nefessizlikle büyük bir itinayla paketlenmiş parlak pakete bakıyorum. Hiçbir şey yazmıyor, üstündeki adres hariç. Oradan geçiyorum ve ben bırakırım paketi diyorum.. Zaten eşime gönderilmiş bir paket.. Hiç haberim olmayan. Güzel, gül kokuları içinde… Taksiyi çeviriyorum, paket kucağımda adrese doğru gidiyoruz. Taksici adrese yönelik konu açıyor.. - Çok lüks bir oteldir abla orası. Ne açılış yapmışlardı ama.. Bizim bir aylık nafakamız onların bir sofradaki çerez parası etmez. Bu kadar lüksle yaşamımızı kıyaslıyorum. Bir de paketi, bir ayna gibi yaşamımıza yansıtıyorum.. Hiçbir şekilde uymuyor. Adresin yazılı olduğu yere geliyoruz. Taksicinin ücretini ödeyip otele giriş yapıyorum. Paketteki adresi, oda numarasıyla gösteriyorum resepsiyondaki memura. Güleryüzle karşılıyor ve paketi bırakmak için ellerimden almak istiyor. Israr ediyorum.. Güzel bir sürpriz olabilir, lütfen, deyip asansöre biniyorum. 11 kat.. dile kolay.. Ve asansör korkusu olan ben, bu kapalı alanda tuhaf ki nefes alıyorum. Sanki yaşayabilirmişim gibi burada.. yeter ki o 11. kat gelmesin… Kapılar açılıyor... Oda numarasının yazılı olduğu odaları, küçük yaldızlı tabelaları tek tek geçiyorum.. ta ki kağıtta yazılı olan numaraya gelene kadar. Kapısı aralı, rüzgarlı, ferah bir oda ve biraz başımı uzatsam tüm oda dahil balkonu dahi görebilirim. Bir hareketlenme var odada. Korku eşliğinde öylece kalıp dinliyorum... Kendimi, saygımı aşıp.. Birini görüyorum.. birini daha ama birini tanıyorum. Tanıyor muyum? Duyduğum şey ise tanıdığım insanın dudaklarından dökülen; " Sevgilim... " O dudaklar bana ait olmamalı ve karşısındaki.. ben değilim.. Düş mü bu. Kıpırdayamıyorum.. Onları kahkahalarıyla bırakıp, kapıyı çekip, kapıyı çekerken adresi düşürüp, gidiyorum.. Sanki yollar kapanmış. Yürüdükçe dahi açılmıyor. Nereye gidiyorum? Evime mi? … Bilmediğim bir evin kapısını elimdeki anahtarla açıyorum. Eşyalar bana ait, zevkime ait ama değil. Sanki dokunsam hepsi kül olacak.. Yeni temizlediğim mutfak tezgahının fayans ucunu parmaklarım koparcasına kavrıyorum. Dünya sarsılıyor... Kalbimi hissetmiyorum. Alyans... varlığımı yok ediyor. Çalan ve hiç susmayan telefon sesleri eşliğinde yemek yapıyorum. Ve hazır…. Etraf da derli toplu. Tep bir kırıklık, hata yok.. Kırıklık ve hata mı? Dağınıklık, kir ve toz olmalı... Evet tek bir dağınıklık, kir ve toz yok… Odama geçiyorum.. Dolabımı açıp en sevdiğim elbisemi giyiyorum. Gelincik rengi.. Bu elbise, şu dolapta kendime ait olan tek şey. Onunla, aldıklarıyla bütün kılmıştım yaşamımı ve bu elbise kendime ait olan tek şey... Tüm takılarımı çıkarıyorum.. Sadece bu elbiseyle. ... Tek bir şey dahi almadan yanıma, odayı, havasını, evimi ruhumla okşayıp yeniden bakıyorum... Sanki buradaki tek yabancı benmişim gibi.. Hiçbir şey benim değil ve dokununca kül dahi değil artık. Kanatıyor…. Bir şeyler yazmalı diyorum.. Her şey böylesine mükemmelken.. Yemek hazır, ev harikulade . Her şey... Bir şey eksik. Çantamdan kalem ve kağıt çıkarıp duvara yaslayıp, uzun bir süre yazamayıp.. Şunu söyleyebiliyorum… " Sevgilim… Hoşçakal. " ~Alıntı |
|
|
18 Eylül 2024, 18:35 | #2 |
Emeğine sağlık
|
|
|
18 Eylül 2024, 18:55 | #3 |
Teşekkür ederim yazanın yüreğine sağlık olsun ☺️
|
|
|
Şu anda bu konuyu görüntüleyen etkin kullanıcılar: 1 (0 üye ve 1 ziyaretçi) | |
|
|